Avrupa'ya Nasıl Geldim?
Bir gece vakti yazıyorum sana.
Gelmek istediğini, yollar aradığını yazmışsın. Sen tanırsın beni. Lütfen hikayemi şekvalı bir insan olarak değil, Tevhid edalı aciz bir kul olduğumu unutmadan oku olur mu?
Bir ayettir beni buralara sürükleyen … Bir güzel insanın makalesi...Yeryüzü Geniş Değil miydi? ayeti kerimesinin enfes yorumuyla bana da çoktan yol gözükmüş, asır başkalaşmıştı. Vakit 3 küçük yavrumu alıp yola revan olma vaktiydi...
Tüm geçmişimi kolileyip bir depoya anılarımla birlikte kitliyorum. Upuzun bir yol.. hayatımdaki en uzun yolculuğa çıkıyorum. Ne zormuş Allahım Sevr yolculuğu.. Geçmişimi silip geleceğimi inşa etme sevdasındayım... Bana göre vatanımdan bir daha dönmemek üzere çıkıyor/çıkarılıyorum. Kafamda deli sorular. Dibi görüyor ve geleceğe yürüyorum...
4 bavul ve üç çocukla yola revan olmak... Pasaport kontrolünde yüreğim ağzımda… Sıkıntı olmadan turnikeden geçiyorum. Sanki aranıyorum, ardıma bir kez bile bakmadan uçağa doğru hızla ilerliyorum. Türkiye'den çıkıp Yunanistan üzerinden Avrupa'ya girebiliyorum. (Shengen için en kolay vize alınabilen ülke Yunanistan. Sonrasında serbest dolaşım hakkı kazandığınız için istediğiniz Avrupa ülkesine seyahat edebilirsiniz.)
Havalimanında iltica edeceğim dediğim anda korkum başlıyor… ama polisler davranış ve tavırlarıyla teskin ediyor. 'Bu bir prosedür unutma' diyorum kendime 'unutma.'
Ben işlemlerle uğraşırken çocuklar önlerine konulan oyuncaklarla oynuyor. Sonrasında en beğendikleri oyuncakları paket yapıp veriyorlar ve kampa getiriyorlar bizi. Bavulların aranması, parmak izi ve kağıtların doldurulması işlemi… epey vakit alıyor kiminin 3 saat kiminin beş saat sürüyor. Bizimki de uzun sürüyor. (Bavullarımız didik didik aranmadı sadece çantamıza baktılar. Bizden sonra gelen bazı ailelerin çok detaylı aramaları oldu. Bu biraz da son terör hadiseleriyle alakalı. Yanınızdaki nakit paranın ne kadar olduğu kayıt altına alıyorlar. Sonrasında yapılacak yardımda elinizdeki parada hesap ediliyor.)
Polisler kampa kadar getirip bir odaya yerleştiriyorlar. Artık kamp görevlilerinin misafirsiniz 'hoş geldiniz'. Geçici kampmış burası. 'Göçmen bürosu görüşmeleri bitene kadar misafirimizsiniz' diyorlar. Pırpır eden yüreğimle ağlamaklı bir haldeyim. Yalnız ve korunaksız hissediyorum kendimi. Hava soğuk kar yağıyor ama içeride herkes kısa kollu tişörtle geziyor. Otelden bozma bir yerdeyim. Odanın içinde tuvalet, banyo, masa ve demirden de iki ranza… Yemek saatini kaçırmışız. Çocuklar koridorda, kolum kanadım tutmuyor şaşkın şaşkın etrafa bakıyorum. Kapı açık bavullar kapıyı tutuyor ve bir ses 'hoş geldiniz' diyor.
Önce anlamıyorum, 'çocukların sesini duydum Türkçe konuşuyorlardı ben yan odada kalıyorum ismim Ahmet' diyor.. Ahmet mi diye bakakalıyorum, Hızır olmasın gelen!😳
Gelen gerçekten etten kemikten bir Türk. Hem de kamptaki tek Türk. Derneklerdeki SGK kaydı sebebiyle eşini ve evladını bırakıp çıkmak zorunda kalmış. Şimdi yan odada farklı milletten üç insanla kalıyor. Görevliler yemek getiriyor, Ahmet çay... O çayla birlikte içim değil yüreğim ısınıyor.
ve ilk günler Hızır gibi gelen Ahmet beyle tanıyorum etrafı.
Çamaşır nerede yıkanır?
Yemek saatleri?
Şehrin neresindeyiz?
En yakın market?
Fotoğraf nerede çektirebilirim?
Hepsi için Ahmet beyden destek alıyorum... (40 odalı kampta Türkçe konuşan tek kişi)
Ahmet'e teşekkür, Allah'a şükrediyorum…
Tweet: @kamphatiralarim
Mail: kamphatiralarim@gmail.com
http://kamphatiralari.blogspot.com.tr/?m=1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder