31 Aralık 2017 Pazar

Büyük Çaresizliğimiz

Üç aydır boş olan yan odaya beş aylık oğlu ile Uygur bir kadın yerleşti.  Yan oda da ikamet edenlerin en önemli özelliği gelenlerin Türkçe biliyor olmaları. Bir önceki Afgan komşum da Türkçe biliyordu. Şimdilerde kampta Türkçe muhabbet edebilecek iki üç kişi varız.🤔

Cemile diğer kampta problem yaşamış. Bir kamp klasiği olan geçimsizlik halinden garibim de nasibini almış. ‘Kaldığım kampta ne Türk ne Uygur kimse yoktu’ diyor. Halbuki Cemile Türkiye’den önce Arabistan’da kaldığı için çok iyi Arapça biliyor. Etraf Arap kökenli İnsan kaynarken ve herkes dilde müpmüslüman iken anlaşamamış.

Tam bir komşuluk atmosferindeyiz. İlk zamanlar yalnızlık çekmesin diye ne yiyorsak götürüyorum. İkinci hafta ise sorma gitsin. Onlar da yiyorsak biz de çay içiyoruz. Kültürlerimiz çok benzerlik gösteriyor. Eli hamurdan hiç çıkmıyor..

Bütün akrabaları Çin’de mahpus hayatı yaşıyor. Eşinin hangi ülkede olduğunu şimdilik söylemiyor, söyleyemiyor.. Hele oğlu.. Hele oğlu.. Annesinden başka bir kucakta etini sıkmışsın gibi basbas  bağırarak ağlıyor.. Gariban kampta doğmuş.. Baba bulunduğu ülkeden çıkıp gelemiyor.. Yavrucağın ağlamaları yüreğimizi dağlıyor. Cemile benim ahvalime ben de onunkine dertleniyorum.

Uygur komşum bir Türkiye sevdalısı. Zaten ben kampta kalıp, Türkiye’yi sevmeyen bir kişi görmedim. Bir başkadır benim memleketim..🇹🇷🇹🇷🇹🇷 Komşumun çok tanıdığı var İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde. Hatta evi de var.. Şaşırıyor muyum 😳 Hayırr. Güzel ülkemden herkes ev alabilir. Herkes Türkiye’de kalabilir. Ben ve benim gibiler hariç.. Peki bu kadar seviyordun, rahatın da yerindeydi. ‘Neden geldin Cemile Evropaya? Avrupa’nın sana vadettiği ama Türkiye’nin sana veremediği ne idi?’ Anlatıyor; Tüm akrabaları güzel ülkeme taşınmış. İş bile kurmuşlar.. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra akrabalarını Çin Hükümetine vermiş Türkiye.



İşte tam burada Türkiye transfer geçişi ile Yunanistan sınır kapılarında bekleyen yüzbin masum Müslüman halk geliyor aklıma.

Öz vatanında parya yaşayan arkadaşlarımın yaşadıkları bir yana...

Dünyada Müslüman toplulukların Zulümden kurtuluşu adına söylemin ötesine geçmeyen ve kılını kıpırdatmayan sureti Hakk’tan Müslüman Liderler var.

Fillerin tepindiği yerde çim gibi ezilen masum Müslüman Halklar..




20 Aralık 2017 Çarşamba

Öksüz Emrah!

Üçüncü yazı olacak Emrah hanımla ilgili..

Unutmadınız değil mi. Onunki de mazlum hikayesi, mağdur hikayesi, mahzun hikayesi..

Anlatıvereyim..

Emrah ve ablası öksüz büyümüş. Onbir yaşında annelerini kaybetmişler. Üstadın talebesi olan Astsubay babası, Kuran Kursunda ahlaki değerleri öğrenecekleri bir eğitimle taçlandırmış kızlarını.

Emrah hanımın ablası Pakistan’da. Geçtiğimiz dönemlerde eşi ve kendisi Türk kolejı çalışanı idi. Şimdiler de ise Pakistan’da kurabiye, börek, kek yapıp pazarda satmak suretiyle mutfak masraflarını çıkarmaya çalışıyor. Pasaport süreleri dolduğu ve UN verilen hiç bir dilekçeye cevap vermediği için ülkede can güvenlikleri olmamasına rağmen kalıyorlar..

Emrah hanıma gelince...

Çocuklarına hasret annelerden biri Emrah. Çocuk hasretiyle yanıyor.. Üç oğlu var. Terör örgütü üyeliğinden bir buçuk yıldır cezaevinde. En küçük oğlu cezaevine girdiğinde 2 yaşında işi. Şimdi 3,5 yaşlarında. Kapalı görüşlerde annemin kucağında oturacağım annemi öpeceğim diye ağlayan çocuğu hatırladınız mı? Bir sonraki görüş günü o küçüğü getirmediklerinde Emrah göremeyince baygınlık geçiriyor. Ayıldığında ise ilk ‘oğluma ne oldu’ diye soruyor.

Oğlun iyi Emrah. Annesine ve babasına hasret olmasının dışında oğlun iyi. Biz de iyiyiz be kardeşim! Ama sen iyi değilsin..

Emrah çok hasta ve gittikçe ilerleyen hastalıkları var. Doğum sonrası nükseden iltihap tedavisi yarım kaldı. Bir yıldır menepozda. Kadın hastalıkları tedavisi göremiyor. Emrah’ın göz rahatsızlığı ise gittikçe ilerledi. Retina yırtılması nedeni ile doktor hiç göremeyeceğini söylüyor. Zaten ara ara yaşadığı strese bağlı görme kaybı yaşıyor.

Ben ise Emrah için el açıyorum. Çocuklarla her gece dua ediyoruz.
Belki yetkili bir kişi sesimize ses verir.
Emrah Öksüzdür bilin diye yazıyorum, yazıyorum..

Kısacık Özetledim Ahvali

Uyumasak.
Hiç uyumasak..
Hiçbirimiz uyumasak...

Türkiye’de;

Hakimler; hasta insanların tutukluluğunun devamına ... diye devam eden kara kararlar alırken..

İşkence sümen altı edilirken
Hiç kimse yaşananları bilmezken, anlamazken..

Uykusuz kalsak.

Televizyonlara çıkıp ‘asalım keselim’ diye cellat tellallığı yapan sözüm ona Gazeteciler, üstüne bir de ‘bir kaçına suikast girişimde bulunmak lazım’ söylemiyle alttan alta halkı bir soykırıma alıştırıp faşizmi mübahlaştırırken..

Reza iğrenç tezgahını anlatıp tel tel dökülürken. Hala büyük resmî görmemekte ısrar edenler.. Evlerinde bir tane dahi silah çıkmayan 🤔 masum insanlardan oluştuğu iddia edilen terör örgütüne inanan, aklını şeytana yem etmiş yurdum insanı varken..

Uykularımızın canına okusak olmaz mı?

Kampta 35 aile var. Üç aile dışında geri kalanlar Müslüman.. Hepsi kendi ülkesindeki diktatör yüzünden  yerinden, yurdundan, hayatından vazgeçmek zorunda kalmış.

Hal böyle olunca aklımı ve ruhumu sadece bir soru kemiriyor. Müslümanlar neden bu durumda?

Aylardır misafiri olduğum Kamptan ayrılmamıza günler kala bu soruya vereceğim tek bir cevabım var artık!

Uyudukları İçin.

Müslümanlar çok uyuduklarından, düşmanları ise oyun/tuzak kurmak için uyumadıklarıdan.

Darbeyi ben mi yaptım? Sorusunun muhatabı ben isem, cevaba da etkim olmalı değil mi?

Evet. Darbe yapanlar büyük tuzak kurdular. Buna şahit olmama rağmen, hala uyanık kalamıyor, bana düşeni göremiyor ve aksiyoner davranamıyorsam, dünyadaki tüm zulümlüler için ADALETİ haykırmıyorsam..

Canına okumadığımız uyku birgün canımıza kastedecektir.

Vesselam..