Kamptan ayrılırken son bir işim daha
vardı yapmam gereken. Almam gereken küçük bir ödeme kalmıştı. Kamp
yetkililerinden Jutta bir mesaj gönderdi. “Alacağınız için kampa gelebilir
misiniz?” Beklenen gün geldi çattı. Ayaklarım geri geri gitse de kampa
gidecektim.
Sabah, yola çıktığımda içimde bir
daralma hissettim. Yolda yavaşça yürürken kampta geçirdiğim günleri düşündükçe
içim daha da daraldı. Kamp yerine vardım. Etrafı izlemeye başladım. İçeri girerken
ilk geldiğim günün ağırlığı düşmüştü yine üstüme… Bir yılımı geçirdiğim kampa
girerken yine yoldaki anılar fırtınasının içinde kalmıştı gönlüm. Yavaşça içeri
girdim. Yine Arap komşum yerleri paspaslıyordu. “Sıra ona gelmiş demek ki…”
dedim içimden. Onu izleyerek yanından geçerken paspas yaptığım zamanlar geldi
aklıma. Gönlümde bir daralma daha… Paspas
yapmak bir insana bu adar mı ağır gelir. Bana gelmişti…“Bereket versin ki kamp
hayatım bitmişti.” Dedim içimden…
Herkese selam vermeden gitsem
olmazdı. Oradaki insanlarda benimle aynı kaderi yaşıyorlardı. Hepsi ülkesini
aynı sebeplerden olmasa da benzer sebeplerden terk etmek zorunda kalmış, burada mülteci
kampında hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlardı. Afgan, Pakistanlı, Arap ve
daha nice milletten insanlar. Tek tek selam verdim. Gözlerindeki sevinci görmek
bir an olsun beni mutlu etti. Bir yılım bu insanlarla geçmişti sonuçta. Elemi gitmişti
bir nevi lezzeti kalmıştı. Çamaşır
makinesinin olduğu yerden yürümeye devam ettim.
Afgan Kadınlar yine sıra kavgası yapıyordu. Sanki makine, bir yıkamadan
sonra ellerinden alınacakmış gibi tartışırlardı her defasında.
Ben yürümeye devam ettim. Jutta’nın
odasına geldiğimde selam verip içeri girdim. 10 dakika süren işlem sonrası
kamptan kendimi son kez dışarı attım. Rüzgârın da verdiği destekle hızlıca
oradan uzaklaştım. Özgürlük… Nefesimde uzun bir soluk olmuş beni geleceğe
sürüklüyordu.
Peki, gelecekte ne vardı?
Gelecek gizemli bir zaman dilimi
insanoğlu için. Tolstoy’un da dediği gibi insana yarını verilmemişti. Ne olabilirdi
gelecekte? Ancak düşüncede kalmış olan şeylerle tahminde bulunur insanoğlu. Bazen
ümit aşılar bu düşünce insana bazense evham yüklü bulutları taşır gökyüzüne. Peki,
kamptan son kez ayrıldığımda benim gelecek tasavvurumda ne vardı?
Sanırım sadece kocaman bir yüzleşme!
Kendimle yüzleşme… Yüzyıllardır insanoğlunun kullandığı bir materyalle olacaktı
tabi ki… Ayna... “Ayna ayna söyle bana kimim ben” diyecektim. Aynalar yalan söylemezdi.
Bundan belki de kamptan çıktığımdan beri aynalara bakmaya başlamıştım. Her aynaya
baktığımda ben vardım ayna da ve ayna bana beni anlatıyordu sanki. Bazen
aynalara öyle dalıyordum ki çocuklarımın dikkatini çekmiş bu. Ben aynaya bakarken
çocuklar gelip komiklik yapıp gidiyorlardı. Demek ki onlardan şimdilik yardım
isteyemeyecektim. Yüzleşme benden bana olacaktı. Evet, insanın yapacağı en zor
şey ne dediklerinde “kendisi ile yüzleşmesi” demiş erenler… Aynalar bana
olduğum gibi beni anlatıyordu. Artık hakikati anlamaya başlamıştım ve bu beni
ürkütüyordu.
Aynalara bakarken neler geçmedi
ki aklımdan, gönlümden… İnsanın kendisi ile yüzleşmesi gerçekten zormuş derken
kelimeler dökülmeye başlamıştı dudaklarımdan…
- Bir despot rejimin acımasız
çarkları arasında yitip giden hayat hikâyeleri... Canların pazara çıktığı ve sefirleştirdiği
hikâyeler...
-Artık birlikte yürüdüğümüz
arkadaşlarımızın sessizliği yüzünden önümü de göremez haldeyim.
-Her yerden Soykırım haberi
geliyor. Bitecek diye beklediğimiz zulüm artarak devam ediyor. Önüne geleni
yutuyor da yutuyor…
-Biz bize düşeni ağır aksak,
kırık dökük, azdan çoktan ama tamamen plansız bir şekilde yürütmeye gayret
ediyoruz...
-Bu haliyle düşmanı kendimize
güldürdüğümüzü bilsem de elimden ne geliyorsa yapma gayretinde ilerleyeceğimi
bir grup gönüllü ile ilerleyeceğimizi biliyorum.
-Orda bir zulüm var uzakta ve
bizler Özgürlüğün sarhoşluğunda kalamayız.
-Biz okurken dayanamayıp artık
twitterda takip etmeyeceğim kararı alıyoruz.
-Ne hayatlar var. Değil cezaevine
girip İşkence görmek hayatta kalma mücadelesi ile pençeleşirken evlatlarını da
düşünmek zorunda kalıyor. Can veriyorlar. Ailecek inim inim inliyor ve bu halde
bile duruşlarından taviz vermiyorlar...
-Ve biz özgürlüğü tadan
talihliler! Ardından baktığım aynalar bana bu düşünceleri haykırdıkça
dayanılmaz bir hal alan ruhumun ızdırabı bir dağ başına çıkmak ve avazı çıktığı
kadar hakikati haykırmam gerektiğini söylüyordu. Üstad Necip Fazıl;
“Beklemeyin gelemiyorum
Aynalar yolumu kesti” derken
ki ızdırabını şimdi daha iyi anlıyordum.
- Talihli olduğumuz için değil
talihsizce nasibin keyfimize dokunmasınlar kısmında olduğumuz için
aynalarda kendimizle yüzleşmeliyiz… Başkasına değil kendimize yanmalı ve
mümkünse kendimize ağlamalıyız...
…
Gibi birbirinden bağımsız
cümleler dökülürken ağzımdan bir yandan kendimle yüzleştiğimi anladım. Zordu… Ama
yapmaya devam etmeliydim. Gelecek elbet bir gün gelecekti. Ama ben kim olduğuma
karar vermeliydim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder