29 Ocak 2018 Pazartesi

Öğretmenim ANNİCA

Pazar günü şarkı söyleyecek çocuklar.

Kostümler hazır. Beyaz çorap ve beyaz pisiler de ayarlarsak tamam olacak kıyafetlerimiz.
Perşembe günü çocukları alırken kreşin girişinde gördüğüm beyaz pisiler dikkatimi çekiyor. Öğretmenimizden izin alarak pisilere bakıyorum ama numarası bize uymuyor. Öğretmen mevzuyu anlamak için gözümün içine bakıyor. Pazar günü yarım saatliğine lazım olduğunu söylüyor ve arkasından da ekliyorum. Teşekkür ederim biz hallederiz. Kar ❄️ kış geleli çok oldu bu ülkeye. Üç çocukla bir yere gitmek için artık gücüm sadece okula gidip gelmeye yetiyor. Zaten gözüm de kesmiyor artık.

Kendi kendime kamptaki aynı yaş çocukları düşünüp beyaz bir ayakkabı kimde vardır acaba diye düşünüyor, çok da dert etmiyorum. Bu zamana kadar hallolan işleri görünce bunu da halledeceğimizi düşünüyorum.

Cuma günü. Dışarıda çıkılmayacak bir hava var. Kar yağıyor, yerler buz tutmuş. Kapmız çalınıyor. Açınca şaşkınlıktan konuşamasam da gözlerim doluyor. Öğretmenimiz kapıda elinde bir çift beyaz ayakkabı..

Aramış, bulmuş biryerlerden.. Bırakıp gidiveriyor kapıdan..

Aradan iki ay geçiyor ve  biz yeni eve taşınıyoruz. Taşındığımız gün Annica öğretmen rahat iş yapalım diye çocukları alıp evine götürüyor. Çocuklar geldiklerinde Annicanın kedilerinden bahsediyor bahsediyorlar. Belli ki çok eğlenmişler.. Çocukları bırakırken monte ederken yatağın suntalarının kırıldığını gören Annica ben bir yata getireceğim diyor ve o hafta eşi ile Yatağı bırakıp gidiyor.

Ertesi gün bir mesaj geliyor Annica’dan “Hastalandığım için bugün yardımcı olamayacağım?”

Halbuki sözleşmemiştik ama öğretmenimiz yardım edemediği için hayli dertlenmiş..

Bir kreş çıkışı çocukları almaya gittiğimde öğretmenimiz elime kağıtlar tutuşturuyor. Resimli kağıtlarda ev gereçleri var. Hangisinin evde olmadığını işaretlememi istiyor. Duygulanmaktan işaretleyemiyorum resimleri... Ertesi hafta bir poşet dolusu ev gereçleri ile evin yolunu tutuyoruz.

Ve bugün..

Bir mesaj geliyor ‘yarın akşam müsaittim çocukları alabilirim. İşlerin varsa halledebilirsin.’

Annica Öğretmen omuzunda kanatları, elinde sihirli değneği olan bir çizgi film kahramanı gibi..✨💫

Hem çocuklarımın hem yeni hayatımızın iyilik kahramanlarından..🌈💥



28 Ocak 2018 Pazar

TANDIR EKMEĞİ

Şehir merkezinde iki ay kaldıktan sonra geldiğimiz bu kampta bir sosyal gerçeklikle yüzleşmiş ve bu etkileşime kendimi kaptırmıştım.

İlk gün yiyecek bir yemeğim olmadığı gibi yemek yapacak malzemem de yoktu. Afgan komşum bir koli yumurta hediye etmiş üstüne de bir tandır ekmeği bırakıvermişti. Bu benim bu kampta alacağım sayılı ekmeklerdendi..

Marketi öğrenip alışverişe çıkınca çok çeşitli ekmeklerle tanışmış, çocukların çok sevdiği küçük somunlardan almıştım.

Mutfağa indiğimde şaşırdığım o manzara ile karşılaştım. Her aile iki kilo undan fırınlarda seri bir şekilde tandır ekmeği yapıyordu. Mutfakta 10 fırın vardı ve her gün o fırınlarda sabah akşam ekmek yapıldığına şahit oldum. Demek ki nereye giderseniz gidin kültürünüzü tüm hayatınızı sığdırdığınız bavula koyup kendinizle gezdiriyorsunuz..

Arap Erkekler ve Afgan Kadınlardan bu işin ustası olmuş çok kişi gördüm. Onlardaki bu hararetli çalışmayı görünce kampın balkonuna bir tandır yapma fikri 🤔kamptan çıkana kadar hayallerimi süsledi.

Ben de uzun bir müddet kokuların etkisinde kalmanın verdiği motivasyon ile olsa gerek hamurlar yaptım. Mutfak müdavimi Erkek ve Kadınların bakışları arasında cesurca fırına verdim. Sonra farkettim ki buzluğa ekmek koymak bizim gibi küçücük fertleri olan aile uygun değil. Boşluktan kendini yemeğe vermiş olma psikolojisinden sıyrılıp kendimi mutfaktan almam iki aylık zamanımı aldı.

Kamptaki hayat Avrupa hayatından çok çok uzaktı. Bu ülkenin de envai çeşit ekmeği var. Ekşi maya, tatlı maya, çavdar, kepek, tahıl karışımı, az pişmiş, nar gibi kızarmış, cevizli, tahıllı... ve daha sayamadığım special yüzlerce çeşit.. Sırasıyla tek tek hiç ziyan etmemeye özen göstererek onları tattık.

‘Ekmeğini bölen toplum bölünmez’ derler. Tüm kutsal dinler de bir çok peygamberin mesleği olarak geçen buğday öğütme ve fırıncılık mesleği de ekmeği nimetlerin başı olarak görüp kutsamıştır.

Bu kampta en kıymetli ve paylaşıma en kapalı olan şey üstüste dizilen, yılların maharetiyle yapılmış ekmeklerdi.. En kötüsü ise bazen çocukların ellerinde döke saça yenilen bazen insanlar tarafından fazla fazla geldiğinden kıymeti düşmüş ve ömrünü çöpte tamamlamış israf edilen canım ekmekler..

Bölük bölük olmuş her milletten insanın, bölünmemiş tastamam ekmekleri

Öldüm!

Bilinmeze yolculuğumuz yaşadığımız ülkeye gelmemizle başladı

Etrafımda yerinde durmayan üç çocuk ve dört bavul.

Ülkemdeki koca koca dalgalar 🌊 insanları yutuyor ve sıra bize de geliyordu.

Gurbet yani bu ülke ise bizim için sığındığımız güvenli sahil oldu. Dalgaları, hırsından ne yapacağını bilmeyen ve önüne geleni içine alan fırtına felaketinden, her ne pahasına olursa olsun kurtulmuş nasiplilerdendik.

Ölüm...
Mevlana ifadesiyle "Gurbetten Kurtuluş"...
Bu yolda canını kaybedenler oldu.

Sır düğümü ;
Kimine "gurbetten kurtuluş" nasip olurken, kimine yeni bir "gurbet" ilk kapıydı.

Yeni bir hayatın ilk haftası..

Kamptan eve taşındığımızda Önce çocuklar hastalandı. Taşınırken çok beklemiş ve bu güzel ülkenin ayazından nasibimizi almıştık. Ateş 🤒, öksürük 😷, burun akıntısı🤧😪, başağrısı🤕 ve istifra 🤢 🤮 hepsi yeni evimize konuk oldu. Kollarımda üç çocukla evi yerleştirme telaşım benim de yatağa düşmemle son buldu.

Yorgunluğun da etkisi olacak ki başımı yastıktan kaldıramadım. Eski usul patates 🥔 kesip şakaklara ve alnıma koysam da pek kar etmedi. Burada antibiyotik pek vermeseler de hepimiz antibiyotiğe başladık.

Öksürükten uyuyamaz, baş ağrısından kalkamaz halde idim. Sanki liğme liğme dökülüyordum. Öksürmekten boğazım tahriş olduğundan su içmekte zorlanıyordum.

Çocuklar kabus görüyor ve ben onları teskin ediyordum.
Şimdi kabus görme sırası bende idi.

Bir kabusla Öldüm..!

Gurbete geldim kurtuldum derken, belki vefatları ile kurtuluşa Erenler’in kaderi bana da sahili selamet olacaktı!

Peki bu kurtuluş iyi mi gelecekti? Çocuklar.. Onlar ne olacaktı?


Elim tutmuyor, uzanmıyordu.

Zihnim durmuyor, sorguluyordu.

Yalnızlık hiçliğe, ölüm yokluğa davet ediyordu.


25 Ocak 2018 Perşembe

Yaşamak Kadar Özgür 2

...
19.01.2018

Minibüsten tüm eşyaları indirdik.

Evin ortası içinde envai çeşit eşya olan çöp poşetleri ile dolu.. Hiç problem etmiyor içimden yavaş yavaş hallederim diyorum.

Çok geç bir vakitte eve geldiğimiz için çocuklara biraz yemek yedirip yatırıyorum..

Ama ben uyuyamıyorum.

Bu eve girmemizle birlikte 40 tilki misafir oluyor zihnime 🦊🦊🦊... Evde artık 44 kişiyiz.🤭

Perdeler
Çamaşır makinesi
Yataklar
Lambalar
ve daha bissürü şey..

Ertesi sabah Kata uçuşta olduğundan gelemese de Kilise de birlikte dua ettiğimiz Pekka’ya haber vermiş. Pekka beni alışverişe götürecek ve çıkışta alacak. Tuula sabah perdelerle evimize geliyor. Bu iki insanı hayatımda ikinci defa görüyorum.. Çocukları Tuula’ya bırakıp Pekka ile alışveriş merkezine gidiyoruz.

Marketten ufak tefek ama önemli ayrıntılar olarak gördüğüm bir kaç şey alıyorum. Pekka’nın söylediği saatte otoparkta buluşuyoruz.

Tuula ile saat 16.00 ya kadar ev işi yapıyoruz. Bir mesaj geliyor. ‘İsmim Suvi Kata’nın arkadaşıyım. Sana yarın akşam 19:00 da üç tane avize getireceğim.’

Bir de Titi’den mesaj geliyor. Saat 17:00 de halı getireceğim.

Suvi ve Titi kim? Bilmiyorum..

Tuula gidiyor, Titi geliyor. Tık tık tık.. Kapıyı açtığımda bembeyaz yüzlü 70 yaşlarında bir Kadın elinde hediye paketine sarılmış pamuk elleriyle yaptığı 🥞 kek. Hayretler içerisinde kalıyorum. Arabayı işaret edip bagaja yöneliyoruz. İstediğini alabilirsin diyor. İhtiyacım olan iki halı alıp eve dönüyorum. Titi eşi ile geldiğinden eve girmiyor. Başka zaman ziyaretimize gelmesi için söz alıyorum..

Söyledikleri vakitten milim şaşmadan kapıda beliren bu insanlar beni hayret düşürüyor.

Türk arkadaşlar arıyor. Bir ihtiyacın var mı diye soran oluyor. Yok diyorum..

Çünkü bu küçük şehirde kurulan yeni dostluklar tüm ihtiyaçları sıfırlıyor.

İlk geldiğimde bir görevlinin sözü kulaklarımda çınlıyor. ‘Bu ülkede söz esastır. Size buranın insanları yalan söylemez.’

Müslüman sıfatlarıyla çepeçevre kuşatılmış bu insanlar tüm güzellikleri hakediyor.



23 Ocak 2018 Salı

Sevgili Arkadaşım Kata

Katariina’yı kampta tanıdım. Geçici süre kampta çalıştı. O günler Kilisede de karşılaştık. Çok içten dua edişine şahit oldum.

Bir de Kata’nın yardım etme heyecanını gördüm. 668 Bebek için Kilise ile görüşüp program yapabilir miyiz diye sorduğumda Türk arkadaşlarım müsait olmadığı İçin son anda imdadıma yetişmişti ve  yine o yanımdaydı.
http://kamphatiralari.blogspot.fi/2017/11/kilisede-bir-cuma-sukur-vakti.html

Gözümde genç ve heyecanlı bir kız imajı vardı. Kilise de 10 yaşındaki kızını tanıtınca şok oldum. Meğer aynı yaşta imişiz. Dahası Kata zaten hostes olarak çalışıyor ve ülke ülke seyahat ediyormuş.

Bu kadar mütevazi olmasına çok şaşırmıştım ki Kata beni daha çoook şaşırtacakmış.🤔

Geçtiğimiz Cumartesi günü kamptaki bir görevli ‘senin işin biraz uzayacak. Nüfus müdürlüğü’nün araştırma yapıyor’ dedi. Heyecanla eve çıkmak için gün sayarken karşılaştığım bu uzatmalara ne kadar ‘no problem’ desem de kampta beni gören her insan tarafından yöneltilen ne zaman gidiyorsun sorusundan mıdır 🤷‍♀️ bilmem artık beklemek de zorlanıyordum.

Ertesi gün Pazar akşamı Kata ile kilisedeki program da karşılaştık. Sıkıntılı olduğumu bildiği için maneviyatına güvendiği bir arkadaşını göstererek ‘birlikte dua edelim mi?’ dedi. Pekka ile Kata’nın ortasına oturdum. Allah’ım tüm nimetlerin için şükürler olsun. Diyebildim. Kata ev için dua etti ve Pekka’dan dua etmesini istedi. Bu iki güzel insan gözlerini kapatıp benim için dua ettiler.. İki dinin insanları olarak yaptığımız bu duayı Rahmeti Rahman’ın kabul edeceğine olan inancım tamdı.

Aradan üç gün geçti ve artık evin anahtarlarını almıştım. Kata anahtarı alır almaz bana haber ver dediği için ilk ona söyledim. Ne yazık ki uçuştaydı ve perşembe gelecekti. Cuma günü erkenden buluşabileceğimizi söyledi. Söz verdiği gibi Cuma günü sabah erkenden Katariina ve bir arkadaşı ile eve geçtik. Kata rahat hareket edelim diye çocuklara bakması İçin öğretmenlerini ayarlamıştı.

Önce elektirklerin açılması için gerekli aramayı 📲 yaptı ve aradan beş dakika geçmemişti ki etrafa nurlar şaçılmaya başladı. Hayatımda gördüğüm en mübarek aydınlanma anı idi. Zira bu aydınlatma sayesinde bu geceden itibaren evimizde kalabilecektik..

Kata ve arkadaşı bir hafta öncesinde alabilir misin dediğim kitaplık ve  yatağı da getirdiler. Perde ihtiyacım olur düşüncesiyle perde getirdiler. Kata evi gezip eksikilere baktı. Arkadaşlarına mesaj yazdı. Lambaları bir arkadaşı pazar günü getireceğini söyledi. Elimizden geldiğince evi düzenlemeye çalıştık. Öğleden sonra Kata beni kampa bırakıp müsade istedi. Çünkü gece uçuşu vardı.

Bu hafta uçuştan geldiği günün sabahı soluğu benim evimde aldı. Yine evin eksikleri ve evrak işleriyle uğraştık..



Türk arkadaşlarım misafirleri geldiği, gittiği..vs için müsait olamadılar. Katariina yanımda esneye esneye 😩😫gezmesine rağmen,
şahsi arabası ile işlerimi halletmeye çalışırken kendini olabildiğince müsait hale getirdi.


İyiliği yaymak için elinden gelenin fazlasını yapan bu kadın, yaşadıklarımı o kadar iyi anlıyor ki... Memleketimden kilometrelerce ötede, yalnız olduğum bu şehirde ve dilini bilmediğim bu ülkede karşıma çıkan Kata’ ya minnettarım.

Emin’im birlikte inandığımız Yaratıcı’ da onun bu iyiliğinden razı olur.. Olacaktır.

21 Ocak 2018 Pazar

Yaşamak Kadar Özgür 1

Yaklaşık bir senedir kamptayız. Çocuklar uslu durup eve çıkma hakkı kazandıklarını zannediyorlar. Kendilerine kötülük yapan, paylaşmayı bilmeyen, itip kakan çocuklar kampta kalmaya devam ediyor.

Çille dönemi kapanıyor. Acizlik imtihanı yerini nimetlere bırakıyor.

Kamp yetkilileri ile anahtarı aldığım Çarşamba gününden beri görüşüyor, bir an evvel çıkmak istediğimi her görevli değişiminde yeni gelen görevliye söylüyorum. Eşyaları Türk arkadaşlar çoktan halletti. Anahtarı aldığım gün arıyorum. Bir gün sonra ikinci el eşyalarım geliyor..

Elektrikler açılana kadar temizliği bitiriyorum. Tek yapılması gereken kamptaki eşyaların eve taşınması.

Defalarca söylememe ve aradan iki gün geçmesine rağmen Müdire hanım taşınma için acele ettiğimi söylüyor. Bu zamana kadar her kapıyı tıklayana Güler yüzle hizmet vermelerinden anladığım sabrı çok bu insanlar, benim sabırsızlığımı anlayamıyor..

Saat 14.00 deki toplantıda bunu konuşacağız diyorlar. Yarım saatlik toplantı bitiyor bana haber gelmiyor. Tek istediğim bir saat verilmesi. O saate hazır olmaya çalışacağım. Bugün taşıyamayıp deseler ona da razıyım. Bir plansızlık var farkediyorum..

Kapıya gidiyor ve hiç istemesemde tıklıyorum. Hazır mısın deyince şaşırıyorum. Evet diyorum odamı toparlamak için sadece on dk verin.

Bu arada ricam ile Afgan gençler tüm eşyaları kapı önüne taşıyorlar.  Tek tek tüm kapılara gidip helallik alırken dua ediyor ve ağlamaktan kendimden geçiyorum. Bir Pozitif karşısında 34 kapıdan negatif enerjiler yükseliyor. Müslümanların bu hali yüreğime işliyor, canımı yakıyor..

Tüm işlerim bitip aşağıya inene kadar küçük oğlum kapı önünde eşyalara uzanmış uyuyor. Üzerine ‘dikkat kırılır’ yazasım geliyor. Kampın yaramaz Çocukları 👫👭👬 elele verip çoktan eşyaları karıştırmaya başlamışlar.. Oğlanı kucağıma aldığım gibi eşyaların başında beklemeye duruyorum.

Hazır mısın sorusunun üzerinden iki saat geçiyor.💆🏼‍♀️Bir afganlı komşum çay 🍵 diyor. Ben evet deyince yanında tatlı çaylar geliyor. Bugüne kadar hiç yapmadığım çaylı merdiven sohbetimiz başlıyor. Gün içinde kendisiyle müşerref olamadığım kadim dostumu içtikçe son komşuluğa teşekkür ediyorum.

Hiç bir önemli işi olmadığı halde sırayla iş yapma derdinegiren görevli sallana sallana aşağı iniyor..
Evet büyük an eşyalar minibüse yerleştiriliyor...

Arkası yarın..

17 Ocak 2018 Çarşamba

Anahtar 🔐

Bu sabah kapı 🚪 çaldı. Açtığımda Kamp görevlilerinden Sanna’yı görünce hemen terliklerimi giydim. Şaşırmıştı. Ben bugün yapmam gereken ortak alan temizliği için geldiğini düşündüm. Bana bişey söylemesine fırsat vermeden bir refleks ile temizlik eşyalarının olduğu odaya doğru yöneldim. Bir taraftan da ‘bana temizlik odasının kapısını açar mısın?’ diyerek yüzüne baktım.

Halbuki Sanna ‘seninle kontrat imzalamaya gidiyoruz’ diyordu. Bir an duraksadım. Ona dönüp ‘ben aptalım’ dedim. Halbuki söylemek istediğim bu kampta reflekslerimin ne kadar değiştiği ve durumları ne kadar içselleştirmiş olduğumdu.

Burada diğer ülkelerin müslümanlarının müslümana yakışmayan hallerini görmemek için olabildiğince az dışarı çıkıyor, az muhattap oluyordum. Görevlilerin bir de benimle uğraşmaması için azami gayret gösteriyor üç dakikada bir tıklanan ofise de işim düşmeden gitmiyordum.

Ev tutulma sürecinde de kelimenin tam manasıyla ‘gassalın elinde meyyit’ gibiydim. Ölü taklidi yaptıkça beklentimin de ne kadar asgariye düştüğünü gördüm. Zorlasan olacak denilen hiç bir işlem için zorlansam da zorlamadım.

Bugün ne oldu?

Sanna ile son işlemleri yaptık. Kontart imzalandı. Hiç beklentimin olmadığı bir anda anahtarları verdiler. Anahtarı aldığım anda gözlerim doldu.

Terhis teskeresi gibi..

Ne çok sıkıntılar barındırmıştım geçirdiğim bir yıllık süreçte. Hepsi 🎥 gözümün önünden geçiverdi.
Kamp hayatım bitiyordu işte.

Korkuyordum. Dilini bilmediğim bu ülkede üç çocukla hayata tutunmaktan korkuyordum.

Gel gör ki hiç korkmuş gibi de durmuyordum.

Bu bir sene de İhsan edilenleri görünce yokluk içinde Varlığa erdiğimi hissediyordum.

Acizliğin ne kadar büyük bir sırlı anahtar olduğunu tatmıştım.

Bana verilen anahtarın acizlik anahtarı ile yer değiştirmemesi için 🤲 ettim..

Demek ki benim sürecim de Yusuf olmak 11 aydı. Bitmeyen Yusuf hallerine boyun büktüm.

Acizlik Anahtarını alanlar hayatlarıyla bedel ödemiş o emanet ile de sessiz sedasız göçüp gitmişlerdi..

Peki ya ben.. Ah bu BEN!

İnsanlardan fersah fersah uzak durmama, yapayalnız koca bir şehirde (tek arkadaşı olmadığı bu şehirde) ev tutup malayaniyatı terk etmeme rağmen kurtulabilecek miydim kemalim için boş kelamdan..

Farkettim ki;

Bu yol uzun..
ve
Sıklığıma rağmen derin sular barındırıyor..

16 Ocak 2018 Salı

Bir dileğim var…


Sözlerim ajitasyon içerecek, şimdiden söylüyorum. Pazar akşamı kaybettiğimiz Dilek’ten bahsedeceğim. Şarkılar söylenen programda çocukları eğlendirme telaşındayken acılı haberi aldım. Dünya bir anda karardı. Olduğum yere çakıldım. Kış yaşanan ülkede soğuk yüzümüze yüzüme vuruyordu. Yüreğimizin yangınına zerre tesir etmiyordu.

Dilek kansere yakalandığında 21 yaşında idi. Kanser Hastası iseniz size moral gereklidir. Bir de ilaçlar..

Hayatınıza devam etmeniz İçin düzenli olarak ilaçlarınızı içmelisiniz. İlaçların işe yaradığını görmeniz için de moralinizi hiç bozmamalısınız.

Dilek kanser hücreleri bünyesinde mutasyona uğradığını öğrendiğinde üzülse de mücadele etmekten vazgeçmedi. İki kere ilik nakli oldu. İlaçlarının temini için bir kaç defa sağlık bakanlığına mektup gönderdi.

Hatta tesadüfen bulunduğu mekana bir bakanın geldiğini görünce ilaçlarını temin edemediğini iletti.
‘Ben ne yapabilirim ki’ diyen Bakanın sözlerinden çok cebine sıkıştırılan 200-300TL moralini alt üst etti.


Parayı geri verirken söylediği sözler hepimizin kendimizle yüzleşmesine kapı araladı.

Ben dilenci değilim. İnsanlık konusundan bir kere daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız.

Nereden bilsin Dilek. Kalplerinde kötülük metastaz yapan insanlarla karşı karşıya olduğunu. Kötülüğü abideleştirmişlerden kendisini anlayacak bir iyilik bekledi..

Bir dileğimiz vardı. Genç yaşta verdiği mücadele de Dilek kazansın. Dilek yaşasın istedik. Olmadı.
Dilek aramızdan ayrıldı. Bu aralar İyiler ya aramızdan ayrılıyor, ya da onurlu duruş sınavından geçiyor.


Tapelerde ihaleleri yandaşlara verenler çalım satıyor. Yetmiyor çaresizi ezerek boy gösteriyor.

Onurlu duruş imtihanı veriyoruz.
İşini geri isteyen insanlar yerlerde sürükleniyor.
Kimi İşkence altında can teslim ediyor.
Kimi hala İşkence görüyor.
Anneler evlatlarına hasret cezaevinde bitmeyen günleri sayıyor.
Babalar evlerine ekmek dahi götüremiyor. Ceplerinde 5-10 TL ile geziyor.
Analar evlatlarından, Kadınlar Kocalarından ayrı düşüyor.

Yüzyıllardır yaşanmayan imtihan bugünlerde yaşanırken kimileri de üzülmemek için kulağının üstüne yatıyor..




13 Ocak 2018 Cumartesi

Organik Oyuncak🦖🐙🐿🐇🦔

Yıllardır tanıdığım bir mağdur..

Eşi içeride değil ama iki yıla yakındır işsiz.. Kendisi ise organik oyuncaklar yapıyor. Evin geçimini yapılan oyuncaklarla sağlıyorlar. Hiç yılgınlık görmediğim bu ailenin el emeğini içten içe takdir ediyorum. Dıştan dışa yani eyleme geçmek için ne yapacağımı 🤔 düşünürken hemennn aklıma 💡 bir fikir geliyor. Destek olmak ve biz de bişeyler kazanıp başkalarına da destek olabilmek için bulunduğumuz ülkeye oyuncak sipariş ediyorum. Arkadaşım örmeye başlıyor örüyor da örüyor. Yaklaşık iki ay sonra oyuncaklar gönderilemeye hazır hale geliyor. Artık paketlenip kargolanmanın vakti.. Kargoda iken arkadaşım telefon ediyor ve diyor ki; ‘Kargoyu verirken uyarıda bulundular. Koliyi açıp bakarlarmış, kargonun geri dönme ihtimali olabilirmiş.’

Ben problem olmayacağını herşeye rağmen göndermesini istediğimi söylüyorum. Telefonu kapatmamla dua etmeye başlamam bir oluyor. Malum kampta tek Türk’üm. Yalnız olunca kendimi kendimle teskin ediyorum. Gelir ya neden geri dönsün ki gelir gelir sıkma canını diye rutin kendi kendine konuşma 💁🏼‍♀️💆🏼‍♀️🙆🏼‍♀️🙅🏼‍♀️ haline geçiyorum.





Her gece kalktığımda kargonun sağ salim ulaşması için dualar ediyorum.

Korktuğum şeyle karşılaşmadan paketimi 📦 yaklaşık üç hafta sonra teslim alıyorum.

Satışlara başlıyoruz. Gerek internet üzerinden gerek tanıdığımız arkadaşlara oyuncaklar veriyor paralar alıyoruz. Takriben 10€ ya aldığımız ürünü 30€ ya kadar satıyoruz.

Kâr için de kâr elde ederken birden kazancımız 300 💶  oluveriyor. Şaşırsam da bereketin sebebini 🙏🏻biliyor ve şükrediyorum. Emaneti ihtiyaç olan yere gönderiyor ve çarkı döndürmeye devam ediyoruz.

Bu satışla öğreniyorum ki;

Eğer çok isteyerek dua edersem kabul olur.

Eğer sadece ve sadece (başka bir düşünceye girmeden) mağdura yardım etmek istersem kapılar açılır.

Bu satışla öğrendiğim bişey daha var;

Her vakit hacet namazı kılsam da eğer içimde hissederek dua etmez isem meğer tesiri olmuyormuş ve yarıda kalıyormuşum..

Tıpkı yarıda kalan hayatlar gibi..

O hayatlar da benim duasızlığımın da tesiri var ve bu hakikat yine gece de bir tokat gibi yüzüme vuruyor.

11 Ocak 2018 Perşembe

KİMLİK(SİZ)

Bugün gelen kimlik kartımızla haphayırlı bir hayata doğru adım adım ilerliyoruz. Artık buralıyız. 4 yıllık oturum hakkımız var.

Elime alır almaz fotoğrafını çekip anneciğime yollamak geldi içimden.. Yapamadım. Sevincimi paylaşamadım. Çünkü buraya gelişimi ona bile anlatmadım, anlatamadım. Küçükken Polyannacılık oynardık. Şimdilerde ‘Hayat güzeldir’ oynuyoruz. Anacığıma herşey dört dörtlük 👍🏻 sorun yok imajı vermek için bin takla atıyorum. Velhasıl sevdiklerimle sevincimi paylaşamıyorum. Buruk bir sevinç içinde karta baktığım zaman diliminde ilginçtir değer verdiğim bir büyüğüm mesajla ‘nasılsınız, çocuklar iyiler mi?’ yazıveriyor. Sevincimi paylaşabileceğim bir dosta eş zamanlı hatırlattığı için 🙏🏻  başımı Sema’ya kaldırıp ne çabuk işareti yapıyor bir kere daha şükrümü tazeliyorum.

Eve geldiğimde yolda cevap veremediğim arkadaşımı geri arıyorum. 🇵🇰 Pakistan’dan arayan can dostum eşinin apar topar çıkışından bahsediyor. İki çocuğunun pasaportu konsoloslukta ve maalesef vermiyorlar. Kendi vizelerinin süresi dolduğundan çıkamadıklarını anlatıyor.. ev eşyalarını bir bir nasıl sattığını/satamadığını anlatıyor..  Arkadaşım hangi ülke kabul ederse oraya koşa koşa gideriz ama çıkamıyoruz diyor.

Allah bize kimlik bahşediyor. Arkadaşım yıllarca emek verdiği ülkede kimliksiz kalışından bahsediyor. Zaten günlük koşturma telaşından yorgundum. Bir de bu eklenince olduğum yere resmen çöküyorum.

Kampta oturum aldığımız haberi hazla yayılmıştı. Deport edilmeyi bekleyen Afganlı hala (abla) Şeyma kapıya gelip tebrik ettiğinde karşısında hüngür hüngür ağlamıştım. Onun negatifi karşısında Kendi pozitifim beni ezim ezim ezmişti. Şimdi aynı duyguyu Pakistan’daki arkadaşımla yaşadım. Bizim kimlik aldığımız yerde onlar yersiz yurtsuz kimliksiz kalmıştı.

Hiç bişey yapamadım.

Hiçlik girdabında boğulacakken dua yamaçlarında gezindim.

Fakat bu dönemde kimliksiz bırakılıp çil yavrusu gibi dağılışımıza, dağıtılmışlığımıza, çaresizliğimize, sarsılmışlığımıza, el uzatamayışımıza ağlıyor ağlıyor ağlıyorum.

Toparlanacağımız ümidi yüreğimin bir köşesinde dipdiri ve dimdik duruyor.

Yine de göz yaşarıyor.

Kalpte ona mukabil mahsun kalıyor.

9 Ocak 2018 Salı

Zulmedenler Görmez!

Benim de kendi çapımda bir zincirim (zinciri kırma) var. Onu asla kırmak istemiyorum. İki günde bir blog da yazı yayınlayacağım. İddialı bir cümle gibi dursa da geriye dönüp baktığım da başarmak istiyorum.

Tam yazıya ✍️  başlayacakken küçük oğlum gece yatakta beni göremeyince yanıma gelip ‘Anne seni çok seviyorum’ diyor. Yanağıma bir öpücük konduruyor. Kucağımda kalmak istiyor. Ufaklığın o an ki sevgi pıtırcığı halini ben de bırakmak istemiyorum. Çünkü nadir sakin anlarımızdan.. Oğlumu öpüp yatağına götürürken hayır duası ediyorum..


O anda bir fotoğraf karesi geliyor gözümün önüne.
Ellerini Sema’ya açmış bir baba.
Oğlunun mezarının başında dua ediyor.
Ellerinde kelepçe.
Etrafını sarmış emir eri Asker tayfası. (Belli ki azılı terörist imajı vermeye çalışıyor yukarıdakiler.)
Yanında küçük kızı Azize. Babasının yamacından ayrılmıyor.


Ben ‘ayırma Allahım, yavrularımla imtihan etme’ diye dua ederken Bekir Görmez ‘ahirette kavuştur Allah’ım’ diye dua ediyor,

Görmez Ailesi Türkiye’de yaşatılan zulmün sembolüdür.
Zulmedenler Görmez.

Sevgili Azize annesinin 35 kiloya düştüğünü görür.
Kulaklarının artık duymadığını görür.
Ağabeyinin vefatını görür.
Babasının ellerinde kelepçe ile çaresizliğini görür.
Gün yüzü Görmez...


Hepimiz Bekir Görmez bu vefat ile çıkar ümidini taşıyorduk. Attığı iddia edilen bir tweet yüzünden 19 aydır içeride olan bu baba oğlunu son kez göremedi. Toprağa verirken elleri kelepçeli idi.

Bu aileye bu sürecin paratoneri olmak düştü. Acıları bitecek derken yenileri eklendi.
Zulmedenler görmedi.
Peki biz?
Sahi biz Görmez ailesinin yaşadıklarını gördük mü?


7 Ocak 2018 Pazar

Var Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı!

Kampta son haftalar..

Bir senemiz dolmak üzere. Bizim zindan hayatımız bitti. Terhiste ise güzel bir hayat vaadediliyor.

Gerek cezaevindeki arkadaşlarımız gerek işsiz bırakılmış mağdurlar dimdik durma imtihanı verirken kendi öz kişiliklerinden de taviz vermiyorlar.

Zulüm görmüş insanlarla paylaştığımız bu mekanda artık son demler..

Bu akşam İnsan Hikayelerini anlatmak için kurduğumuz metin yazarlığı ekibinden Sacit arıyor. ‘Ablam müsade istiyorum, hakkınızı helal edin’ deyiveriyor. Başka bişey söylemesine gerek yok... Anlıyorum ki geçirdiği soruşturma kapsamında gözaltına alınma durumu var..

Telefonu kapatıp hazırlanmış olduğum namazıma yöneliyorum.. Gencecik bir akademisyenin mahvedilen hayatı ruhumda derin izler bırakmışken kıyama duruyorum.

Sacit son zamanlarda kendisi ile yüzleşme makamındaydı. Son bir kaç aydır zora talip olmanın ağırlığı ile yaşıyordu. O da herkes gibi iyi kalma sınavından geçiyordu..

Masum olmak tarifsiz bir ruh haletine büründürüyor insanları. Mağdur olmak çaresiz bırakırken bir de mazlum olmak..

Bizim kamp hayatımız sona eriyor. Cezaevine giren, girme tehlikesi olan, girip aylar sonra çıkan mahsun İnsanların yaşadıkları/yaşayacakları buhran sona ermiyor.

Sacit için el açıp, dua ederken bir kez daha ve bu gece de var olmak çok ağır geliyor..


5 Ocak 2018 Cuma

Mahalle Baskısı

Kamp hatıralarım olmasa onu tanımayacaktım. Dert ortağım.. Sumeyra..

Bu isim ben de derin acılar çağrıştırıyor. Eşi cezaevinde. Dayısı annesine olan kininden yeğenini ihbar ediyor.  Umarım ki öz hakiki! dayının yüreği değil eli! gözü silah görmemiş yeğenini ihbar etmekle soğumuştur.. Ahirette special bir sıcaklık 🔥 ile karşılaştığında yüreğinin soğukluğunu hatırlar..

Sümeyra iki çocuğuyla ayakta durmaya çalışıyor. Ailesi eşini görmeye gideceği on saat uzak yolculuğu bahane ederek gitmesini istemiyor. Halbuki ki okuyanlar hatırlayacaktır.. Dört aydır 6 yaşıdaki oğlunu bile maddi sıkıntısından götürememişti. Bu yazıları okuyan bir hayır sever 🙏🏻 biletler için sponsor olmuştu. Her türlü maddi sıkıntısı için destek olmaya da devam ediyor.

Türkiye’de Kadın ailesinden maddi manevi destek alamasa da, evlenip çoluk çocuğa karışsa da baskı alabiliyor.

Sevgili Sumeyra canım arkadaşım,

Hayat senin hayatın. Yaşadıklarını idrak edemiyoruz. Belli ki en yakınların da etmek istemiyorlar.. Eşin ile vefa yamaçlarında geziniyor, gün sayıyorsunuz. Evlatlarınla doğru yolda ilerlemeye devam etmeniz için dua etmekten başka bişey gel(m)iyor elimden.

Eğer istersem, Avrupa’da iken çocuklarına oyuncak yollayabilirim.

Evinin ihtiyacı olan bal, yağ, pekmez, bakliyat satan bir KHK mağdurundan ürün alıp sana gönderebilirim.

Üç beş arkadaşa haber verip senin için aylık bir yardım sağlayabilirim.

Sosyal medyadan senin için yardım isteyebilirim. (Ses vereceklerinden Emin’im)

Bunlar bana düşenler..



Sana düşen ise iki çocuğunu toprağa veren yüreği yangın yerine dönen annenin dediği gibi... ‘Ağlamaman’ ve sana dayatmaya çalışılan mahalle baskısına yenik düşmeden dimdik ayakta durman..

https://twitter.com/kamphatiralarim/status/949530123065315329


Bak bu Kadın dile kolay iki çocuğunu kaybetti. Neden? Hakim ve savcılar senin eşin gibi suçsuz insanları cezaevinde tutarak vicdanlarını körelttiğinden. Adalet aradığımız yerde yapmaları gereken işleriyle ilgilenmeyen adaletsizler iki çocuğun katledilmesine göz yummuş oldu.

Polis, Hakim ve Savcılara giden Kadın netice alamıyor. Ailesi iki çocukla geri dönmesini kabul etmiyor. Mahalle baskısından şiddet gördüğü eşinden ayrılamıyor.. Olan geleceğimiz olan yavrularımıza oluyor..

Unutma sevgili Sumeyra.

Yarınlar senin ve çocuklarının..

Ailene Anne olarak sen sahip çıkacaksın...

Yavrularını güldürmek için ağlamayacaksın..


4 Ocak 2018 Perşembe

Anne Bağrına Taş mı Basacak!

Eve çıkma sürecimiz üç hafta süren yılbaşı 🎄 tatilinin girmesiyle uzadı.

Süreç uzadıkça can sıkıntımız arttı. Eve çıkacağız diye aldığımız ufak tefek eşyalar artık odaya sığmaz oldu.

Çocuklar evde.. Devamlı kar yağan bu ülkede üç küçük çocuğu alıp bisikletle dışarı çıkmak, bir anne için hayli zor.

Hal böyle olunca odaya hapsolan yavrular oyuncakları dağıtmaktan, kıyafetleri savurmaktan, kitapları yırtmaktan bıkmadı. Uzun lafın kısası bu akşam Polyannacılık oynayamayacak kadar, kötü bir ruh halindeydim..

Faslı’nda Bizim ahvalimiz dünya telaşı ile geçerken, Aslı’nda meşum zaman diliminin her gecesi bir ağıt barındırıyor.

Gelen mesaj beni kendime getirdi. Bu akşam güzel yavru Berk aramızdan ayrıldı. Berk bu Cuma gecesi kuş gibi uçup gitti aramızdan..

Günahsız yavrunun dünyadaki nasibi bu kadarmış.. Amenna..

Hatırlar mısınız? Anne Fatma hanım 35 kiloya düşmüştü. Duymuyordu, sesini de yetkililere duyuramıyordu.

Bu gece bir Mazlum Anne evladını kaybetti. Eşini yanında istiyordu..

Günlük telaşın içinde boğulan ben, Fatma hanımla yüzleşiyorum.

Başsağlığı dileyemiyor, yüzüne bakamıyor, yüzümü çeviriyorum. Dert edindiğim dünya telaşı karşısında ona bakacak yüzüm olmadığı gibi verecek tesellim de yok. O darılmıyor. Ben daralıyorum.

Sabır diliyor, sabır dileniyorum.

Tevbemde bunalıyor yine tevbeme sığınıyorum.

2 Ocak 2018 Salı

KADINLAR

Konuşamayan Iraklı Kadın..

Onu ilk kaldığımız kamptan tanıyorum. Yeni gelmiştim ve ailecek bana yardım etmeye çalışıyorlardı. Ortak alan olan yemekhanede çocuklarım durmuyor, yemek yemiyor, koşturuyorlardı. Bana bakıp sıkıntı yok hareketleri yaparak beni rahatlatmaya çalışıyorlardı. İşaret 🤟 (Gönül) diliyle anlaştığımız bu çift, birgün koca bir poşet dolusu oyuncak getirmişti. Haliyle çocuklarımı da koca bir mutluluk hali sarmıştı.

Şimdilerde, bu kadın eşinden ayrı dört çocuğu ile son kampımızda.. Çamaşırhane önünde beni görünce başlıyor işaret dili ile anlatmaya.. Belli ki çok bunalmış. Hem ağlıyor hem elleri ile anlatıyor. Eşinin vurduğu ve üzerinde sigara söndürdüğü yerleri gösteriyor. Yüreğim parçalanıyor.


Diğer bir Iraklı Kadın.. Üç çocuğu var.. Aynı durumdayız,. Yalnız başımıza çocuklarımızla kampta kalıyoruz. Aramızda  tek bir fark var. Onun çocukları büyük. Aynı anda oturum aldık.

Bir kamp ritüeli haline gelmiş çikolata 🍫 dağıtımı yapıyorum. Her odaya gidip ‘inşallah ikame’ diyor gönül alıyor, gönülden dua ediyorum. Ama bu Kadına kızıyorum. Hem oturum aldığını saklıyor hem tatlı dağıtmıyor...

Bugün çok acı bir şekilde öğreniyoruz sessizliğinin sebebini. Polisler geliyor. 18 yaşını doldurmuş oğlunu götürüyorlar. Deport edilen delikanlıyı, ülkesine geri gönderiliyor... Bağırışlar.. Engellemeler kar etmiyor.. Kadın gün boyu odasında ağlıyor ağlıyor.. Meğer 18 yaşından küçük kızları ile oturum alırken oğluna ülkeyi terk etme kararı çıkmış.  Eve çıkmak için çocuklarımla sevindiğimiz bu demler de yine mutluluğumuz kursağıma düğümleniyor.

ve bir tweet..  İki gündür beni benden alan hadise.. aynen alıntılıyorum;

ABD'ye yeni gelen bir kadının dramını öğrendim:  Kadın TR'den canını kurtarmak için Meriç'ten kaçmaya karar veriyor. Kaçarken kucağındaki bebeğini suya düşürmüş. Bebek gidince bağırmasın diye ağzına başörtüsünü bağlamışlar. O gündür bu gündür konuşamıyor. Ona bunu yaşatanın ABV.


.. ve bugün bir Kadını, oğlu açlık grevinde olan bir anneyi yerde sürüklediler. Neden mi? Sadece işini geri isteyen öğretmen oğluna ses verdiği için..

Kadınlar..

Cahiliye devrinde satıldılar.. şimdilerde hapislere atıldı. Evlatlarından ayrıldılar. Zulüm gördüler. Zulümler görüyorlar.

Bağırlarına bastıramadıkları evlatlarının yerine, yüreklerinde evlat sevgisini bastıran Analar..
Nişanlı iken cezaevine gönderilen ve bu sebeple sevdiğinden ayrılmak zorunda kalan genç kızlar..
İşkence görüp, şerefsiz yüzsüzler sebebiyle eşinin yüzüne bakamayacak durumda gelip görüş günü küçük bir kağıda ‘beni boşa’ yazıp değil konuşmak, eşinin yüzüne bakamayan Kadınlar...

Yüzyıllardır çilekeş onlar..

 İmtihanın büyüğünü naif bedenlerinde, koca yürekleriyle taşıyorlar...

1 Ocak 2018 Pazartesi

🔥 ATLA!!!

Çocuklara her akşam yatmadan Masal okuyorum. Bu akşam da kitabımızı bitirdikten sonra süt 🥛 içip uyku moduna geçiyoruz. Sesli İngilizce masal açıyorum. Tam uyku moduna geçmiş iken yangın Alarmı çalmaya başlıyor. Montları, botları alıp herkes gibi biz de dışarıya doğru hızlı adımlarla yürüyoruz. Zihnim hemen geçmişe yöneliyor. Geçtiğimiz aylarda da iki defa alarm talimine katılmıştık. Ansızın çalmaya başlayan alarm 🚨 yüzünden çocuklar ağlamaya başlamıştı. Montları almadan çıkmak zorunda kaldığım için kızım hastalanmıştı. Sesin yüksekliği sebebiyle yaşadığım travmayı hatırlamak bile istemiyorum. Kendim o haldeyken ağlayan çocuklarımı teskin etmek de kolay olmamıştı. Ta ki itfaiye arabası 🚒 ve ambulans 🚑 gelene kadar... Bunun bir oyun olduğunu ve gerçek yangın da hızlı koşabilecek miyiz? testi yapıldığını anlatmıştım.

Odaların önünden hızla geçerken bir odadan gelen yanık kokusuyla rahatlıyorum. Artık dışarıya çıkarken gayet sakinim. Yangın 🔥 yok bundan eminim fakat bir oda da yanmış birşeyler yani yanık kokusu var..

Olası bir durumda kaçış planlarını gözden geçiriyorum. Odamın hemen yanındaki yangın merdiveni aklıma geliyor. Yangından nasıl kaçardım, nasıl kurtulurdum planları yapıyorum.. Yangın olsaydı pencereyi açar ve atlar mıydım diye düşünmeden edemiyorum.

Kampta Alarm hengamesi sürerken telefona, gün içinde merhum Mustafa Zümre hakkında arkadaşıma sorduğum sorunun cevabı geliyor. Haber doğrulanıyor.

‘Zümre, Meriç nehrine neden atladı?’


Gelen cevap şöyle; Tutuklandığında ağır işkenceler gördüğü ve bu işkencelere dayanamayacağını düşündüğü için. Zaten ailesiyle bu yolculuğa çıkmasının sebebi de dayanamayacağını inandığı işkenceler.. Arkadaşına söylediği ‘İşkence adına aklınıza ne geliyorsa hepsinin prototipini üzerimde denediler. Beni bir daha alırlarsa bu kez sağ bırakmazlar’ sözleri herşeyi özetliyor.

Mustafa Zümre, Meriç sularına atlıyor. Dalgıç ekiplerinin aramayı reddetmesi sebebiyle aradan üç ay geçtikten sonra bedeni kıyıya vurmuş şekilde bulunuyor. Biz farkına varmasak da zulüm bir can daha alıyor. İki çocuğu yetim bırakıyor.

Bu gece anladım ki evlatlarını bırakıp atlamak kolay değil.. Siz de farkettiniz mi? Ben hergün masal okurken, zulme maruz kalmış öncüler destan yazıyor. Yaşadıklarıyla yakın Tarihe imza atıp, not düşüyorlar.

Yüzleştim.. Peki siz ne yapardınız?

Ağlayamadım.

Atlayamadım.

Kabuğumu kıramadım.

Ötelere yol alamadım..

Şehit namzedi olamadım.

Nehrin bu tarafında kaldım..