15 Nisan 2018 Pazar

Avrupa’da Kadın Olmak

Malumunuz Avrupa’dayız. Kampta iken Eve çıkma hayalleri ümidimizi diri tutuyordu. Hayatımızın düzene gireceğine olan inancımdan dolayı erişmek istediğim hayata heves ediyordum. Kendimce hedefler belirliyor ve planlı bir hayata yelken açacak olmanın heyecanı ile doluyor dopdoluyordum.

Gel gör ki öyle olmadı. Artık evdeyiz ve kendimize ait bir mutfak sahibi olmak tüm hayallerimi baltaladı. Diyet yapmak zorunda olan insanların bir çikolata paketine ellerinin uzanmasıyla tüm çabaların bittiği yerde ben de sahip olduğum mutfakla tüm planlarımı sonlandırmış oldum. Hergün ne yesek telaşı ve tam bir yıl süren mutfaksız yaşam şimdilerde mutfaktan çıkmama ile sonuçlandı.

Bu işin evdeki tarafı. Bir de dışarıdaki yaşama bakalım. 🤔 Oturum alıp eve yerleşen her insan bir şekilde dil öğrenmeye çalışıyor. Çünkü üç üniversite de bitirseniz yerel diliniz yoksa hiçbirini kullanamıyor ve hayata adapte olamıyor ve en kötüsü de işe yaramıyorsunuz. Öğrenmenin en iyi yöntemi ise bir dil kursuna gitmek. Bu sebeplerden ötürü artık ben de öğrenciyim. Her gün sabah 6.30 da kalkıyor, çocukları hazırlayıp onları kreşe bıraktıktan sonra tren istasyonunun yolunu tutuyorum. Mütemadiyen uykusuz başladığım günlere hep yenisi ekliyorum. Buradaki Kadınların hemen hemen yarısının hayatı benimki ile aynı. Fakat bakış açılarımız çok çok farklı.
Ben TEK’im deyip, içten içe DNAma kadar işlemiş Doğu kültürünün acıdan beslenen şekliyle derdime yanıp hep mağduru oynamaya çalışsam da benimle aynı durumda olan yereldeki Kadınlar Tek aile olarak iş hayatlarına da devam ediyorlar. Hayatın her alanında faaliyet gösteriyorlar. Boya işinde ehil, dışarıda yaprakları ve çöpleri toplayan, parkları temizleyen, otobüs ve taksi şöförlüğü yapan, kışın karları küreleyen (temizleyen) evde çocukları için yün çorap ören Kadınlar hayatın her alanında aktifler. Eve girince iş kadını rolünü paltosu ile askıya alan bu Kadınlar sorumluluklarını biliyorlar. Çocuklarına ise günlük plan dahilinde iyi insan olmaları İçin iyi annelik modeli uygulayan bu Kadınlar bana da rol model olarak hayata olan adaptasyonumu kolaylaştırdılar.





14 Nisan 2018 Cumartesi

Yalan yok, Dosdoğru Yaşıyorlar

Karşı komşum 70 yaşlarında. Sabahları 05:30 da sabah postasını kutudan aldığına şahit oluyorum. Bu ülkede erken kalkmak hayatın içine adapte edilmiş çok doğal bir durum.

Evlerde televizyon var fakat neredeyse hiç açılmıyor.
Saat 22:00 den sonra tüm ülkede ses yapmak yasak.
Alışveriş  merkezleri genelde saat 18:00 de kapanıyor.
Çocuklu anneleri saat 17:00 den sonra sokakta neredeyse hiç göremiyorsunuz. Yedir içir yatır faslı bitimi çocuklar genellikle 20:00 de yatmış oluyorlar.
Sabah 06:00 dan itibaren dışarıda işe ve okula gitmek için yol alan insanları görebiliyorsunuz.
Bebekler neredeyse hiç ağlamıyor. Dışarıda çocuğuna kızan bir ebeveyne rastlanmadığınız gibi çocukların da birşeyler için ısrar ettiğine şahit olmuyorsunuz.

İlk geldiğimizde palyaço evine 🤡 davet edilmiştik. Onlarca palyaço gösteri yapmış bağış toplamışlardı. Program bitip satılmayan muzlar ücretsiz ikram edildiğinde ise tepsiyi tutan palyaçonun elinde bir sürü muz kalmış olmasına ve tek tek herkese teklif edilmesine rağmen hiç bir çocuk 🍌  almak için heveslenmemişti. Bunun yanı sıra benim çocuklarım hergün muz yemelerine rağmen iki ellerini de muz ile doldurmuşlardı. Hatta küçük oğlum ben bunu istemiyorum başka muz diye ısrar etmiş, kızım ‘bir tane daha bir tane daha’ diye ağlayarak elindeki muz 🍌 bitmeden tutturmaya başlamıştı.

Bu ülkede çocuklar da kurallara uymak zorunda.. Salıncakta sıra beklerken ağlasa da, alışveriş merkezinde almaması gereken birşey için tuttursa da anneler kesinlikle kurallardan taviz vermiyor. Çocuklar dağıttıkları şeyleri anneleriyle  topluyor ve nasıl buldularsa öyle bırakıyorlar.


Cimnastiğe gittiğimiz birgün büyük çocuklardan biri kızıma sataşmış sonunda da kızımın kolunu sıkmıştı. Kızım ağlaya ağlaya yanıma geldiğinde çocuğun annesi de kızımı teskin etmek için yanındaydı ve özür diledi. Aradan geçen bir müddet sonrasında oğlunu da ikna etmiş ve oğlu kızımdan özür dilemişti.

Hatayı telafi etmek için azami gayret gösteren bu insanlar yuvarlak ifade kullanmıyor ve doğru bir hayat yaşıyorlar. Erken kalkıp erken yatıyor dış etkenleri amaç etmeyip araç olarak kullanmaya devam ediyorlar.

ve sanırım en önemlisi..

Bunlar yapılırken hiç din vurgusu yapılmıyor. Yalan söylemiyorlar.




13 Nisan 2018 Cuma

135 cm Oto Koltuğu

İkizlerden kız olanın kaç gündür ara ara dişi ağrıyordu. İkna edemediğim için doktora götürememiştim. Ama öğretmenimiz de ‘bugün dişi ağrıdı, doktora götürmelisiniz’ dedikten sonra artık vakti geldi diye düşündüm. Telefonla aramak en mantıklısı fakat öyle sorular geliyor ki konuşma hızına yetişemediğimden ve dilim dönmediğinden (çünkü yerel dili tam anlamıyla konuşamıyorum) cesaret edip arayamadım. Ertesi gün kurs çıkışı koşa koşa diş hastanesinin yolunu tuttum. Hastaneden aynı güne randevu alabilmenin sevinciyle arabaya atladığım gibi işlerimi halledip çocukları almaya kreşe gittim.

Kızım bir taraftan ağlıyor, haliyle dişçiye tedavi olma korkusunu yenemiyordu. Diğer taraftan küçük oğlan durmuyor onu meşgul edecek bişeyler aramaya çalışıyordum. Büyük ise pazarlığa başlamış ben de odaya gireceğim diyordu. Hastanede herkes bize bakıyordu. Tam ortaya karışık salata modunda hastanede beklerken sıra bize gelmişti. Dört kişi dişçi odasına girmiştik. Asistanla birlikte 6 kişi odada idik. Kızımın ağlama seviyesi iyice yükselmiş ben oturmam demeye başlamıştı. Çocukların eline tableti verip dikkatlerini videoya vererek kızıma odaklanmıştım. İkna etmek için epey dil döktükten sonra elini hiç bırakmadığımdan tümü gözümün önünde cereyan eden küçük bir dolgu operasyonu ile diş problemimiz hallolmuştu.

Çıkışta onlarca pazarlık yapılmış cips, çikolata, süpriz yumurta sözleri verilmişti. Arabaya binerken her zamanki uyarılarımı yapmış oturmaları ve kemerlerini takmayı unutmamaları gerektiğini söylemiştim. Henüz yola çıkmştık ki polis arabasının içindeki beyefendi ile gözgöze geldik. Sanırım bizi çok sevimli buldu ki takip etmeye ve sinyal göndermeye başladı. Kısa bir müddet olanı biteni anlamaya çalıştım. Anladım ki bu sirenler bizim içindi. Sağa çektim. İner inmez ilk ikaz yapıldı ✅ ‘eğer arkanızdan sirenlerini yakmış polis arabası görürseniz lütfen arabanızı durdurun.’ Ne demek efendim hayhay diyecek takati kalmayan benin eli ayağına çoktan muhalefete başlamıştı bile.. içten içe tür tür titriyordum.

Önce sürücü belgesi sonra çocukların kimliğine baktılar. İkinci ikaz geldi

✅ Çocuklar bizim için önemli, kemerini bağlayıp oturmalılar, yükseklik 135 cm değil. İki tane daha oto koltuğu almalısınız. Bu şekilde yola devam edemezsiniz..

İçimden ‘ne yani bunca stresin sebebi oto koltuğu mu?’ desem de gafil yakalanmıştım. Haklıydılar. Temsili olan hiçbirşeyi kabul etmiyorlardı. Standartlar Avrupa da uymak İçin vardı. Yani Avrupa’da Avrupa strandartları geçerli idi. Polis 👮‍♂️🚓🚔 çocuk güvenliğine önem veriyor oto koltuğu gerekliliğini söylüyordu.

⚠️ Şimdi ceza vermiyoruz uyarıyoruz. Eğer kemeri çıkarırlarsa yola devam etmeyin. Hemen oto koltuklarınızı alın. En sonunda da çocuklarla konuşan polisler yolculuk esnasında kalkmamaları gerektiğini aktardı.

Teşekkür edip ayrıldığımızda dizlerimin bağı çözülmüştü. Hemen bir U dönüşü yapıp Annica’nın yanında soluğu almıştık. Süperwomen Annica elime bir kağıt tutuşturup bugün saat18:00-19:00 arası ücretsiz ikinci el pazarı var. Oradan bakabilirsiniz dedi. Yine bişey anlamamıştım. Neden ücretsizdi, bugüne nasıl denk gelmişti?

Söylenen saatte söylenen yere gittiğimde beni bekleyen bir oto koltuğuna anne şefkatiyle öyle bir sarıldım ki o an tüm sıkıntım bitti. Hatta içerideki ücretsiz oyuncaklardan üçer beşer alan çocuklarım evin yolunu tutarken cennetten alış veriş yapmış gibi çok çok keyifli idi.

Ertesi gün ise kapıya bir oto koltuğu bırakılmıştı. Sevgili Annica, Sevgili Kataya haber vermiş, yaşananları hiç dile getirmeden sorun çözen arkadaşlarımın ikiside birer adet oto koltuğu getirmişti. Onlar  sayesinde 0 € karşılığında iki gün içinde 4 adet oto koltuğumuz olmuştu.

Ülkemdeki polislerin muamelelerinden dehşet hissine kapılan ben şimdilerde yerleştiğimiz Avrupa’nın bir güzel ülkesi ve küçük bir şehirde polisleri görüp onlara selam verebilecek olmanın heyecanı ile gün sayıyorum.


12 Nisan 2018 Perşembe

Çılgın Türkler - Sakin Avrupalılar!


Bu ülkeye geldiğimde en ihtiyacım olan şey benimsenmekti. Hani Türkiye’de Suriyeli olan yurdundan yuvasından çıkarılmış insanlara bir bakış açımız vardır ya, heh işte ondan bahsediyorum. Çünkü (yıllarca öğrendiğiniz doğrular doğrultusunda) yaptığınız Avrupa insanına göre küçük bir yanlış hareket karşısında yerli halktan aldığınız olumsuz bir tepki sizi inanılmaz derecede etkiliyor ve hemen çaptan düşüyorsunuz.

Bana ise hep tam tersi olmuştu. Üç çocukla kütüphaneye gittiğimde çocuklar bir o yana bir bu yana gidip ses yaptıklarında bile dert etme diye gülümseyen insanlarla karşılaştım. Kaç kere ‘sorry’ dediğimi bilmesem de aldığım cevap hep güler yüzlü bir ‘no problem’ oluyordu.

Sevgili arkadaşım Hostes Kata iki ay uçuşunun olmadığını Çarşamba günü bizi misafir etmek istediğini belirten bir mesaj yolladı. Hayatım boyunca ağırdan almayı bilmeyen hızlı ben tam iki dakika sonra cevaben gülücükler dolu bir mesaj yollamıştım. ‘Ok, at what time?`

Kampta stajyer iken tanıştığım Kata kendimi en çaresiz hissettiğim anımda sırtımı sıvazlayan  Kadındı.. ve şimdi bizi evine davet ediyordu. Evine giderken acaba nasıl bir yerde yaşıyorlar diye düşünürken arabayı park etmek için garajına girdiğimde anladım ki ülke standarlarının üstünde bir aileye misafir oluyorduk.

Kata Güler yüzle bizi karşıladı. Yaşça benim çocuklarımdan büyük üç çocuğunu bizi selamlaması için salona davet etti. Getirmiş olduğum çiçekler için memnuniyet ifadelerinin yanında yüzündeki tebessüm, çiçeğin eve baharı getirmesi gibi zihnime de baharı davet etti.

Çocuklarımın önüne bütün oyuncaklar serildi. Hatta Kata’nın güzel kızı çocukların seveceğini düşündüğü üst kattaki odasına çıkarak hepsini getirdi ve birlikte oynamaya başladılar. Küçük Hamster 🐹 ile tanıştırdı. Yemek Faslı’na geçtiğimde şaşırsam da doğrusunun bu olduğunu yıllarca bilmeme rağmen uygulamadığım bir hakikatle yine yüzyüze geldim. Fırında Krep (kremalı mantarlı) Tatlı olarak yine krep üstüne krema çilek ilaveli. Yanında içecek ☕️ çay. Hepsi bu kadar. Kata sonrasına piyanosu ile bize çocuk şarkıları çaldı ve birlikte söyledik.

Dolu dolu geçirdiğimiz iki saatin ardından müsade istediğimizde ise çocukların Doğum günü ve Paskalya bayramına atıfta bulunarak çocukların eline hediye paketleri tutuşturuldu. Ayrılıp sarılırken ise yutkunup Kata’yla konuşmakta zorlanırken sadece Thank you very much diyebilmiştim.

Sanki o gün Kata bize dünyayı bağışlamıştı.

Diğer hafta Linda ev görmeye iki oğlu ile gelmiş ve  evimize ilk kez misafir olmuştu. Sözleştiğimiz saatte kapıdalardı. Annica bizi yine yanlız bırakmamıştı. Linda çocuklara 🎁 oyuncaklar almış, ev için de adetleri üzere bolluk bereket sembolü taze ekmek ve tuz getirmişti.

Adetlerimiz üzere Envai çeşit yapmış olduğum yiyeceklerle Türk misafirperverliği gösterme gayretinde olsam da hepsinden birer kaşık veya birer adet alarak hiçbir yemeğin hatırını bırakmamış hepsinden sadece tatmıştı. İki saat boyunca çocuklar oynadı ve tam iki saat sonra müsaade isteyip iyi dileklerle ayrıldılar.

Bu hafta sonu Türkler arası kaynaşma yemeğimiz 14:00-17:00 arasında idi. Ben dahil hepimiz saat 15:00 e doğru lokantaya gelmiştik. Yiyip içerken farkettiğim şey açık büfe mantığı ile aldığımız yemekleri bitiremememiz olmuştu. Konuşmalara doyamamıştık saat 18:30 sularında tüm masaları birleştirme kararı almıştık. Lokantadan Saat 20:00 🕗 de ayrılmıştık. Samimiyetimizin fotoğrafları çekilirken birden aklıma Avrupa misafirliği geldi.

Sanırım biz Türkler çok iyi halay çeken folklorik figürlerde başarılı ve hareketli çılgın Türkleriz.
Avrupalılarda tango ve vals gibi iki kişinin estetik hareketlerle birbirlerine uyum sağlayarak sergiledikleri danslarda mahirler..

Vakit israfını çözen Avrupalılardan İslami yaşam adına öğreneceğimiz çok şey var.


27 Mart 2018 Salı

Turkish Airlines ✈️ (Bir Logo Hatırası)



Dil kursu bugünlük bitti. Dersten çıkıp her zamanki tempolu yürüyüş modumda hızlı adımlarla tren istasyonunun yolunu tutuyorum. Trende gecikme yok. İki dakika daha bu soğukta ayakta bekleyeceğiz düşüncesiyle bir o yana bir bu yana kısa yürüyüşlerle yüzüme vuran ayaza meydan okuyordum ki tam o sırada bir uçak havalandı üzerimden. Hızlıca süzülürken üzerinde gördüğüm Turkish Airlines logosu yaşadığım andan beni kopardı. Kısa süre uçağa el salladıktan sonra bulunduğum düzlemin farkına vardım. Uçak gözden kaybolurken bana da içinde birazdan kaybolacagi bulutlardan birini hem de içi binbir düşünce dolu bir ⛅️ ⛅️  ⛅️ kümesini armağan edip hızla süzüldü.

Önce bir yılı aşkın süredir memleketime gidemediğim ve uzuun bir süre daha gidemeyeceğim duygusu çöreklendi. Sonra her tür belalardan ve kötülüklerden korunmak için kalbime ördüğüm ve ‘dik duruş’ ismini verdiğim çelikten telin tüm dikişleri o an bir bir söküldü. Çocuklarımın kahraman 💪🏻  annesi olabilmek için ne yaşarsak yaşayalım bir yıldır ağlamıyordum. Bunun yaninda vicdanımla anlaşmış ve ona da dik durma sözü vermiştim. Ama tamamen irade dışı gerçekleşen bu olay ile ‘game over’. 🎶 Belki kuşlar geçer üstümüzden 🎵kanadından bir tüy düşer 🎶  şarkısının ümidini içten içe yaşarken beni buraya getiren uçak üstümden uçup gitmişti. Kalbim ve ben başbaşa kalakalmıştık. ve artık gayri iradi ağlama vaktindeydim.

Uçak giderken bana armağan ettiği, düşünceler 💭 içeren bulut topluluğu puf puf zihnime dökülmeye başladı.

İçinde ne var? Yine mi Kadınlar.. 🤦🏻‍♂️evet yine Kadınlar.. 🤷🏻‍♀️İçinde hayatın devamını sağlayan kadınların hikayeleri.. Bir de devam eden hayatı yaşayan kadınların hikayeleri.
Hayat onlarla dövüşse de yaşadığı ve hak ettiği hayatı kazanmaya odaklanan Kadınlar.

Kendi nasibim burnumda tüten hicreti yaşamaktı. Her gece baba 👨‍⚖️ , anneanne 👵  ve Türkiye 🇹🇷 hasretini dile getiren çocuklarımla oyunlar oynayıp özlem duygusunun yerini mutluluk duygusu ile değiştirmeye çabalıyordum. Ama başka Kadınlar benim kadar şanslı değildi.. Çöpten yemek toplayan, hastanede kayıt yaptıramasa da çocuğunu tedavi ettirmenin yolunu arayan, maddi sıkıntıları ile boğuşurken birşeyler üreterek para kazanmaya çalışan yani perde arkasında ne yaşarsa yaşasın karınca gibi boş durmayıp hayatı devam ettiren Kadınlar.. Silivri yolunda eşini ziyarete giderken binbir ümitle enerji depolayan ve tüm enerjisini sevdiği eşine boca edip bir yanını cezaevi görüşünde bırakıp dönerken eli kolu kalkamayacak kadar kötü olsa da 10 saat yolculuk yapıp eve döndüğünde evlatlarına sarıldıktan sonra mutfağa girip yemek 🥘🥙 yapan Kadınlar. 

Bir de hayat arkadaşını kaybeden Kadınlar var. Toprağa giren eşiyle birlikte acısını da gömüp darmadağın olan çocukları için etten kemikten kocaman bir merhamet yumağına dönen Kadınlar. Onlar, içleri ocak’lar gibi kavrulurken etraflarını Gül bahçesi ıtriyat çarşısına çeviren 🧚‍♂️ 🧚‍♀️  sihirli değnekli Melek Kadınlar.

Kadınsan iş hep sana düşer. Savaşta dahi olsan açların karnını sen düşünür sen doyurursun. Sessizliği sen bozar ortamı sen değiştirirsin neşelendirir el çırpar, şarkılar söylersin. Kan senin için kızılcık şerbeti tadındadır. En ağır şartlarda bile yaşatmak için yaşamayı göze alırsın. Çünkü hayat Kadınla devam eder. 

20 Mart 2018 Salı

Patates Kızartması


Kampta kalmaya başladığımız ilk günler..Sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği saatleri çocuklar için eğlenceli vakitler olsa da benim için tam bir kabustu.


Yemek saati sadece 90 dakika ile sınırlı. Her ülkeden insanla kaldığımız bu kampta hepimiz yemek kuyruğundayız. Kimsenin dili, rengi, kıyafeti.. vs birbirine benzemiyor. Tüm insanların enerjileri ortada cirit atarken benim yavrularında enerjileri haliyle yemek saatinde tavan yapıyor.

Televizyonda çizgi film saatlerine de denk gelen geniş alanda çocuklar bir oyana bir bu yana cirit atarlarken başkaları rahatsız olacak düşüncesiyle bana hafakanlar basıyor.

Çocuklar yemek yemiyorlar sadece oyun oynuyorlar. Bazen de yemek istiyorlar ama ben helal değil düşüncesiyle yedirmiyor, yediremiyordum. Bazen de çok sevdikleri bir şey çıktığında tekrar tekrar istiyorlardı. Hele bazı zamanlarda oğlum kendini yerlere atıp patates kızartması istiyorum, makarna istiyorum dediğinde ne yapacağımı bilememenin çaresizliğini yaşıyordum.

İlk geldiğimizde bizi yemeğe almak isteyenler oluyordu. Çocuklar ne yer dediklerine tek isteğim vardı. Patates kızartması. Ve şimdi Yeni Asya Gazetesi’nden Nur o güzel gönlüyle cezaevinde kaldığı sürece yaşadıklarını bir söyleşi de anlattı. Çocukların patates kızartması istediğinden ve annelerin çaresizliğiden dem vurdu. Ana yüreği nasıl kavrulur böyle çaresiz kaldığı durumlarda bir bilseniz.. Bir de koğuşlarda ‘sus’ yiyerek büyüyen çocuklar var. Ne yapmak isteseler, ne yemek isteseler, ne söylemek isteseler sus pus olması istenen çocuklar..

25 kişilik koğuşta 40 kişinin kaldığı 38. 39. ve 40. bireylerin çocuk olduğu koğuşlar.. Gece ağlayan gündüz durmayan çocuklara tüm koğuşun sus diyen gözlerle baktığı o masum yavrular.. ve çaresizlikten iki büklüm Anneler..

Diğer bir tarafta hasret Anneler. Kimi yanına bir çocuğunu almış diğerini alamamış. Kimi tüm çocuklarına özlem duyuyor.

Kadınlar çocuklarına hasret! Çoğu akıl sağlığını kaybetmek üzere. Hasretle kavruluyorlar. Kendilerini teskin ettikleri yer alabiliyorlarsa sakinleştirici ilaçlar. Bir de secdeye akıttıkları gözyaşları..

Süpermen Akü

Geçtiğimiz cuma günü..

Bu sabah her sabah olduğu gibi yine uyuyamamış olmanın etkisindeyim. Saatler 06:20 yi gösteriyor. Kalk çocukları hazırla, hazırlan. Kreşe çocukları bırak. Tren istasyonuna yetiş vs günlük rutinimiz. Dil kursuna koşa koşa gittiğim gibi dönüşümde koşa koşa oluyor.. Bir sürü plan yapıyorum. Trene binip eve dönerken Zihni’mde çoktann arabada oturmuş gideceğim yerleri sıralayıp bir harita belirliyorum. Kulağımdaki önemli meseleleri dinleme aracı olan kulaklık 🎧 bile engel olamıyor hayal dünyamda 💭 seyahat etmeme. Yaşadığım an’a odaklanma problemim her daim var. Hergün böyle azizim! fakat zihinsel telaşım bugünkü yapılacaklar listemin kabarık olmasından da kaynaklanıyor.

Trenden indiğim gili hızlı adımlarla arabanın 🚘 yanında soluğu alıyorum. Anahtar düğmesine basıyorum. Çalışmıyor, bir daha bir daha.. Hayır anahtar da problem var diyerek daha bir ay önce ikini elden alıp kullanmaya başladığım arabaya girmenin yollarını arıyorum.. ve evet Bingo. Kapı kolunda üstünde anahtar işareti olan bir deliği buluyorum.

Arabanın içindeyim fakat araba ne yaparsam yapayım kılını kıpırdatmıyor.. Tüm bildiğim güzel kelimeleri arabaya boca ediveriyorum. ‘Hadi be güzelim. Bak sen bana daha emektar olacaksın. Beni yarı yolda bırakma...’ Ama nafile iç sesim gittikçe dışa doğru baskı yapıyor.. Artık deli modunda kendi kendimle konuşma vakti. Bütün işler bir kenara çekiliyor. En önemli mesele şu an arabanın çalışmaması. Gurbet elde kimi arasam diye düşünmüyorum anında Annica öğretmene bir mesaj yolluyorum.

😫 The accumulator is over..

Aradan geçen iki dk sonrası cevap geliyor.

I’m coming..

Ve hayatımıza bir melek 😇 olarak giren ve misyonuna devam ettiren Annica arabasıyla çıka geliyor. Arkasında kocaman bir minibüs onu takip ediyor. Melek Annica’nın Süpermen eşi bana yardım etmek için peşine takılmış. Çok etkileyici bir sahne. Cüsseli biri yapısı olan Jari’nin arabadan inişi bana Süpermeni hatırlatıyor. Gerekli tüm takım aletleri ile minibüsten iniyor. Anahtarları aldığı gibi aküyü şarj etmeye başlıyor.

Bu arada arabanın bir saat kadar çalışması gerektiğini öğreniyorum. Annica üç hafta önce birlikte gitmeyi teklif ettiğim alışveriş merkezine gidebileceğimizi söylüyor. Tüm planlarım suya düşmüşken Annica hepsini şaha kaldırıp çözüm üretiyor ve beni yanlız bırakmıyor. Yarım saat uzaklıktaki mağazaya giriyor ve almamız gerekenleri alıyoruz. Bu arada telefonum çalıyor. Haftada 1,5 saat bir devlet okulunda ders verebilir misiniz? sorusuna muhatap oluyorum. Cevabım Evet Evet Evet.

Bir önceki gecenin uykusuzluğunun etkisi, tüm planların suya düşmesi ve anahtarın etkisiz eleman rolüne büründüğü anda aslında benimde baterimin ibresi sıfırı gösteriyordu. Annica’nın Süpermen eşi ile problemi çözmesi, çözüm üretip alışverişe birlikte gitmemizin yanında tam da Cuma vakti gelen bu telefonla araba ile doğru orantılı bir daha asla sıfırlamama düşüncesiyle ümit akülerimizi doldurmuş oluyoruz.